İSTANBUL’UN TAKSİ MESELESİ

Bugünlerin en çok konuşulan konularından birisi de İstanbul’un taksi sorunu, bir çok kişi önlerinden bomboş geçen taksilerin kendilerini yolcu olarak almamasından şikayetçi, şöförler hakkında çok ağır sözler söyleniyor.

Aynı sıkıntıyı ben de yaşadım, önümden boş olarak geçen taksilerin şöförlerine tepki gösterdim.

Ancak madalyonun öbür yüzü de var.

Yıllar önce Paris’te bir taksi şöförü ile sohbet ettiğimde de İstanbul’un taksi sorunu bu kadar akut olmasa da aynı idi. Şöför Paris’teki taksi sistemini anlatmıştı:

Fransa’da taksi plakası sahibi olabilmek için belirli bir eğitimi bitirip resmî bir diploma almak gerekiyor. Bu diploma ile şöför resmî makamlara baş vurarak bir tane taksi plakası alıyor.
Bu plaka şöföre özel bir tane veriliyor, sadece kendisi kullanıyor, devredemiyor veya satamıyor.

Otomotiv şirketleri profesyonel taksi plakası olan şöförlere reklam bütçelerinden karşılayarak otomobilin satış fiyatından yüzde yirmi iskonto yapıyor.

Devlet bunu amme hizmeti saydığı için KDV alınmıyor. Bankalar bu şöförlere 60 ay vadeli ve özel düşük faizli araç kredisi veriyorlar. Otomobiller D segmentinden olmak zorunda, müşteriler ancak arka tarafa oturabiliyorlar, şöförün yan koltuğu kendisine ait, kitabı, kahvesi ve yiyeceği orada duruyor, müşteri talep ederse ve o kabul ederse şöförün yanında oturalabiliyor. Otomobil 60 ay sonunda trafikten çıkartılıyor.

Bizde ise plakalar ticari yatırım aracı, şöförlere değil parasını değerlendirmek isteyenlere satılmış. Şöförler otomobil almak ve plaka kiralıyabilmek için belirli aracı şirketlere fahiş fiyatlar ödemek zorunda, resmî taksi plakası yıllardan beri 18 bin civarında, sahte plaka sayısı 14 bin tahmin ediliyor, sahiplerinin kim olduğu konusunda ise dedikodular var.

Bu arada İstanbul azgın bir şekilde büyüdü, hem turist sayısı hem de burada yaşayan insan sayısında patlamalar oldu.

Taksi sayısı ise değişik siyasi sebeplerden dolayı artmıyor ama şehir içi trafik yoğunluğu korkunç.

Tatil beldelerinden birisinde sohbet ettiğim şöför arkadaş neden Avrupalı meslektaşlarının buraya çoluk çocuk gelip tatil yapabildiğini, kendilerinin ise zar zor geçindiğini sormuştu. Ona Fransız şöförle yaptığım konuşmayı aktarmıştım, sessizce başını önüne eğerek biz bu kadere mahkum muyuz diye mırıldanmıştı.

Kısacası, şöförlerimiz de insan, evleri, eşleri ve çocukları için bu sistemde ekmek parası kazanmaya çalışıyorlar.

Şöförlere kızmaya devam edebiliriz ama sistemi ve onun ardındaki sosyal ve ekonomik durumu sorgulamadan bir çözüm bulamayız.

Gelecek sefer önünüzden boş geçen bir taksi şöförü size almazsa ona sövmeden önce Fransız şöförün bana söylediklerini hatırlayın.

Sistem bir bütündür, bir tarafının bozuk olduğunu düşünüyorsanız bütündeki yapısal hatalara bakın.

Ne olacak bizim taksilerin hali?

Kategoriler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir