BİR KOÇLUK ANISI

Daha ilk koçluk okulumdan yeni mezun olmuştum, daha çok deneyim kazanmak için bir grup Koç arkadaşımla birlikte üçlü çalışma yapıyorduk. Bu tip çalışmada bir kişi Koç olur, bir kişi danışan olur ve üçüncü kişi de gözlemcidir. Sırası ile gruptaki herkes her rolü oynar.

Bu tip bir çalışma sırasında süpervizörümüz bize farklı bir çalışma yaptırdı.

Koçluk yapan kişinin sağına ve soluna iki kişi oturtuldu. Bunlardan sağdaki kişi koçluk süresince koça sürekli olarak onun koçluğunu öven ve göklere çıkartan şeyler söylüyordu.

Sol tarafındaki kişi ise koça sürekli olarak ne kadar kötü koçluk yaptığını söylüyordu.

Bu iki sesi aynı anda işiterek siz karşınızdaki kişiye koçluk yapmaya çalışıyordunuz.

Ben bu deneyimi yaşadım, çok ilginç şeyler oldu.

İki bir birinden çok farklı sesi işiterek koçluk yapmak…

Bilin bakalım hangisini dinliyorsunuz?

Benim sol kuşağım ağır işitir ama gene de sürekli olarak o taraftan gelen olumsuz şeyleri dinledim.

Sağımdan gelen “sen harika bir koçsun, iyi gidiyorsun” yerine sol tarafımdan gelen “ne biçim koçsun, daha soru sormasını bilmiyorsun” sözlerini dinledim.

Hepimiz için dünyanın merkezi biziz, bize verilen beden içerisinde dünyayı görüyoruz, çevremizde bize öğretilen kültürel ve sosyal değerler ile onu yorumluyoruz.

Temel iç güdümüz bize beğenilme ve sevilme ihtiyacını hatırlatıyor.

Beğenilmemekten korkuyoruz.

Gerçek yaşamda da aynen böyle, çevremizdeki tüm insanlarla olan ilişkilerde hakkımızda güzel şeyler söylensin istiyoruz.

Peki kötü söylenen şeyleri hiç mi duymamalıyız?

Onları duymadan yaşama devam etmek freni olmayan bir otomobil ile seyahat etmeye benzer. Çok virajlı ve inişli çıkışlı yaşam yolculuğunda bazen fren yapmak hayat kurtarır.

Ben hakkımda söylenen her şeyi duymaya ve ondan bir ders çıkartmaya çalışırım.

Bence bu duyma sürecinde hangi kulakla neleri ne oranda dinleyeceğimiz konusunda herkesin farklı bir ölçüsü olacaktır, yaşam yolu da onu zaman içerisinde kişiye öğretecektir.

Şimdi oturun ve farklı bir deney yapın, en yakın arkadaşınızı çağırın, ona bir boş kağıt verin.

Kağıdın ön yüzüne sizde en çok beğendiği 10 şeyi yazsın. Arka yüzüne de en çok geliştirmeniz gereken 10 şeyi yazsın. Hatta ileri gidin ve siz de aynısını onun için yapın.

Kağıtları değiştirin ve birer Türk kahvesi için. Fal için fincanları kapatın ve bir dilek tutun.

Bu sefer fal bakmayın elinizdeki kağıtlara bakın ve derin bir sohbet açın.

Fallar için beni çağırabilirsiniz, ama şimdiden söyleyeyim, uzun ince bir yoldasınız, gidiyorsunuz gündüz gece. Size çok yakında sevineceğiniz bir haber gelecek…

Kategoriler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir